Demokrasiye Sivil Toplum Katkısı”

 

Demokrasinin tanımına baktığımız zaman genel ifadesini, yöneticilerin yönetilenler tarafından seçilmesi düşüncesinde, yönetimle halk arasındaki ilişkilerin niteliğinde, yurttaşlar arasında ekonomik bakımdan büyük farklılıkların olmaması gerektiği görüşünde bulan, bireylerin doğuştan getirilen, sonradan sağlanan, ırk ya da mezhebe dayalı ayrıcalıkları olmaması gerektiğini savunan, kısacası bir eşitlik fikri, yani toplumdaki iktidar sisteminin, insanlar arasındaki farklılıklara göre değil de, benzerliklere dayanması gerektiği tezi üzerine yükselen yönetim tarzı. Kısaca demokrasinin eşitlik ilkesine dayalı yaşam biçimi. olduğunu görürüz.

 

Demokrasinin temel ilkelerine baktığımız zaman ise arasında millî egemenlik, hürriyet ve eşitlik, siyasi partiler ve demokrasinin öğeleri bulunmaktadır.

 

Dünyada bilimsellik ve resmiyet kazanmış sivil toplum kuruluşları arasında; Memur ve işçi sendikaları, siyasi partiler, odalar ve borsalar gibi serbest meslek örgütleri, çeşitli amaçlarla kurulan vakıf ve dernekler bunlardan bir kaçıdır.

 

Haklara sahip olmayan toplumların haklarını elde etmeleri ve elde etmiş oldukları haklarını da uzun süre bir takım araçlar olmadan korumaları mümkün değildir. Batı toplumu çeşitli tartışmalar ve büyük bedeller ödeyerek sivil toplum kurumlarını oluşturmuştur. Ülkemizde ise sivil toplum kurumları enine-boyuna tartışılmadan, güç odağı olan bir takım siyaset ve bürokrat çevrelerinin popülizm mantığı ile kendi istekleri kadar özgür olan bir kurum olarak karşımıza çıkartıldığını görürüz. Dönemin iktidarı tarafından toplu sözleşmesiz ve grevsiz olarak çıkartılan 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikası Yasası da aynı mantıkla çıkartılmış bir yasadır. Bu yüzdendir ki, ülkemizdeki sivil toplum örgütleri, özgürlükçü ve yaptırım gücü olmayan karmaşık bir yapıya sahiptir.

 

Ülkemizde sivil toplum örgütlerinin demokrasiye olması gereken katkıyı sağlamasının önündeki en büyük engellerin sivil toplum örgütlerinin kuruluş aşamasında ilkesel olarak “Devlet düşmanı olmayan, din, dil, ırk, farkı gözetmeyen demokratik özgürlükçü ve doğru kimden gelirse gelsin kabul eden, toplum denetimine açık şeffaf, kanmayan ve kandırmayan bir anlayışa sahip olmaları, sınıfları ayrıcalıklı kılmaya çalışan bürokratik zorlamaya karşı duran ve ideolojik saplantılardan uzak bir anlayışı benimsemeleri halinde çok sorunun kendiliğinden çözüleceği ve ülke demokrasisinin olması gereken noktaya gelme hususunda çok etkin olacağı kanaatindeyiz. Ancak sivil toplum örgütlerinin bu ilkelerin uzağında gerek siyasallaşmaları gerekse de durumdan vazife çıkararak asli görevlerinin dışında hareket etmeleri bu örgütlerin gücünü zayıflatmıştır.

 

Merhum Yazıcıoğlu; ‘Namlusu halka dönen tan-ka selam durmam’ demişti. Ülkemiz demokrasisinin önünde engeller var. Bugünlerde bu engelleri yeniden farklı biçimde yürürlüğe koyanlar var. İstiyoruz ki artık Türkiye 72 milyonun kardeşliğini tesis eden, millet iradesini saygın kılan bir konuma gelsin, artık 12 Eylülleri hayal bile etmiyoruz. Ancak; 12 Eylül referandumunu önemsiyoruz. Yargı vesayetinden kurtulup, bu Anayasa Mahkemesi de olsa halka rağmen, halkın seçtiklerinin kararına rağmen kendini üstün görme mantalitesi rafa kaldırılsın, milletinden korkan değil, milletinin kararına saygı duyan bir noktaya gelme konusunda sivil toplum örgütleri üzerine düşen bu tarihi görevlerini yerine getirsinler.

 

Kısaca, sivil toplum örgütlerinin demokrasiye katkısı olmadan ülkede demokrasinin yerleşmesi ve ayakta kalabilmesi mümkün değildir.

 

Ne yazık ki bu güzel ülke ne zaman kendini toparlayacak olsa derin bir kuşatma altına alınıyor, etrafı sarılıyor adeta. Piyonlar ülkeyi kana buluyor, efendilerinin verdiği görevi yerine getiriyor, taşeronluk yapıyor, kısaca Türkiye’nin prangalarından kurtulması ve demokratikleşmesi adına millet olarak gösterilen kararlılığın birilerini rahatsız ettiği açıktır. Ülkemizde terörün panzehiri, daha fazla özgürlük, daha fazla kalkınma ve daha fazla demokrasidir diyerek saygılar sunuyorum.

 

  • PAYLAŞ :